10 Haziran 2008 Salı

iyinin ve kötünün ötesinde

lost’un bir bölümünde sözde iyi adam’ı oynayan jack, sözde kötü adamı oynayan benjamin’i dış dünyayla bağlantı kurabileceklerine dair söylediklerinde yalan söylemekle itham edince benjamin linus’tan hayalkırıklığına uğramış bir adamın yüz ifadesiyle şaşırtan bir karşılık geliyor;

“jack, you break my heart”

ben’in bu tepkisine şaşkınlığımın uzun sürdüğünü hatırlıyorum çünkü tüm o bilindik klişeler ‘sözde’ kötü adamları duygusuz, ruhsuz , kalpsiz karakterler olarak yazıyor, çiziyor, betimliyor. buna göre benjamin gibi bir adamın kırılacak bir kalbi yoktur. öyleyse ben’in yalancı olmakla itham edilmeyi takmaması gerekiyordu.



coen kardeşlerin cormac mc carthy’nin romanından uyarladıkları ‘no country for old men’inde xavier bardem’in canlandırdığı anton chigurh da kafa karıştırmak için yeteri kadar ‘iyi’ bir karakterdi. klasik seri katillerden farklı olarak bu prensip sahibi ‘kötü’ adamımız kendi koyduğu kurallara sıkıca bağlı olması ve adalet terazisini kendince dengede tutma yöntemiyle şimdiye kadar karşılaştığımız ‘sözde’ kötü karakterlerden farkını belli ediyor.

müstakbel kurbanlarına verdiği, cebinden çıkarıp havaya fırlatacağı bozuk paranın yazı mı tu(ğ)ra olduğunu bilmelerini istediği son şansla seri katillerin tanrı rolüne soyunma heveslerini anımsatsa da chigurh doğru tahminle karşılaştığında oyunbozanlık yapmayıp bağışlayıcılığını sergiliyor. kırılan koluna tampon yapmak için gömleğini istediği çocuklara gömleğin bedelini fazlasıyla ödemek istemesi paçalarından kötülük saçılan bilindik ‘kötü’ karakterlerden çok farklı değil mi?

iyi ve kötünün sınırlarının çok belirgin kalın çizgilerle çizildiği romanların, ders kitaplarının, toplumun, hollywood’un, yeşilçamın, beyazcam’ın yarattığı iyi ve kötü arasındaki o belirgin farkın yavaş yavaş ortadan kalkması, belirsizleşmesi, –tıpkı gerçek dünyada olduğu üzere- daha gerçekçi profiller çizmesi adına sevindirici çünkü karakterlerin birer melek ya da şeytan olarak tasvir edilmeyeceği bir kurmaca dünyası ne kadar da kurmaca olsa gerçek hayata daha yakın duracak. ne iyiliğin ne de kötülüğün sanıldığı gibi bir yerlerde başlayıp bir yerlerde biten sınırları yok; pekala tek bir vücutta sürekli bir mücadele halinde birbirini dengelemeye çalışıyor, zamana, duruma, olanaklara bağlı olarak terazinin bir tarafı diğerine baskın çıkıyor olabilir.

iyi-kötü, siyah-beyaz, evet-hayır, bir-sıfır olmak zorunda değil. yıllar önce okuduğum bir yazının sonunda dediği gibi yazarın; gri güzel bir renktir.